15 Aralık 2010 Çarşamba

J- Gazcı Hüseyin

        J- LÜZUM DUYDUKÇA GİDİP KENDİSİNDEN
“GAZ” ALDIĞIM ARKADAŞIMIN GÖRÜŞÜ;

Dünyanın daha iyi ve daha yaşanılabilir hale getirilebilmesi için ancak ve ancak yazar, çizer, kısacası aydın denilen kesimlerin risk alarak doğruları  yazmaları ve topluma ve kamuoyuna bunları  değişik yollarla duyurmaları ile mümkündür…!
Ne yazık ki gerek ülkemizde, gerekse diğer ülkelerde inandığı ve bildiği doğruları yazıp duyurma yürekliliğini gösteren aydın, yada aydın dediğimiz kesim azınlıkta kalmıştı…
İşte bu azınlık kesiminde Mehmet Duran en ön safta yer almış olanlardan biridir. Kadim arkadaşım öğretmen ve avukat Mehmet Duran bu kitabı yazarken yalnız ve yalnız kendi doğrularını yazdığından, yazdıklarının içine art niyet ve riya katmadığından eminim.Yani inamadığnı yazmadı...!
O zaten hep doğrudan ve haktan yana olmuştur; bir de bilmediği her hangi bir konu üzerinde asla ısrarcı olmamıştır. Üzerinde ısrar ettiği konularsa mutlaka iyi bildiği ve inandığı doğrular olmuştur. Bir şeyi O söylüyorsa, hakikaten de doğru çıkmıştır…Fakat bu çalışmayla aydınlatmaya ve işin doğrusunu ortaya çıkarmaya  giriştiği konular oldukça çetin konulardır. Dolayısıyla soyunduğu iş oldukça zorlu bir iştir.
Elbette insanlar, doğruları duymayı ve anlamayı isterler. Ne yazık ki tüm insanları tatmin edecek ortak doğru henüz bulunamamıştır. İnsanları bir kalıba sığdırıp “Doğru şudur.” demek mümkün değildir. Durum bu olunca, dünyada altı milyar insan yaşadığına göre altı milyar doğrudan söz etmek gerekmez mi…?
Mehmet Duran, bu kitaplar dizisinin çalışmalarını yaparken, elbette yaşamı boyunca elde ettiği deneyimlerini saptırmadan ve içtenlikle yazmıştır. Kendi doğrularını yazdığından hiç şüphem yoktur. Bu türden konuları pervasızca, riyasızca, açık ve yüreklice ele almıştır. Günümüz insanının içinde bulunduğu çarpıklıkların önemli bir bölümünü kitabında ebedileştirmiş, gelecek nesillere adeta bir delil, belge ve kaynak kitap bırakmıştır. Ama dediğim gibi ne yazık ki doğrulara varmanın yolları; çetin, dikenli ve meşakkatlidir.
Ortak doğruya, yada en azından bir kısmına, altı milyar insanın doğrularını bir arada ele alıp,bir ortak payda elde etmek suretiyle varılabilir  mi ? Ne dersiniz; bu olabilir mi?
Arkadaşım belki de bu beşli kitap çalışmalarıyla, söz konusu dünya insanlarının doğrularındaki ortak paydanın ucundan olsun, yakalamış olabilir mi? Bunu  kim bilebilir…!? Okuyalım, bakalım bu kitap çalışmalarında bu anlamda neler bulunulabilir…?Başarı dileklerimle…! 
         

                                                                                                                          
                                                          Emekli Öğretmen:
                                                                      Hüseyin Ercüment



KARDEŞİM ERCÜMENT;
Benden 8-10 yaş büyük olmana rağmen nedense sana hep böyle “kardeşim” demek gelir içimden. Kendime çok yakın bulduğumdan mıdır nedir bilmem…?! Lakin sen de bilirsin ki, seni tanıdım tanıyalı gazı hep senden alırım ben.!Ancak burada sana bir sır vereyim de öğren!
Gerçi, belki sen de bilirsin…?
Fikrim olgunlaşıp da tam uygulamaya geçeceğim zaman gelirim “gaz” almaya sana ben…
Belki fikrimi son kontrol ettiğim mercii sensin…!
Her ne kadar itiraz ettiğim noktalar olsa da…!
Çünkü söylediklerin yatıyor kafama, hem de çokça…!
Yalnız, Ercüment bak;
“Dünyadaki insan sayısı kadar doğru sayısı vardır.” diye yazmışsın,
Gerçi haklı tarafların olmakla birlikte bal gibi de yanılmışsın…!    
İşte bu çalışmaları biz, tam da senin söylediğin durumun sakıncalarını ortaya koymak için yazdık.
Senin dediklerin özel ahlak, toplumsal etik, değer yargıları vs. ile ilgili olanıdır. Bunlar da zaten üst yapı kurumlarıdır. Bilirsin ki bunların genellikle ekonomik düzen olmak üzere alt yapı kurumları da vardır…! Fakat biz işin bu kadar derinlerine şimdilik girmiyoruz…!
Biz zaten, kişilerden çok değer yargılarıyla, o yargıları oluşturan ortamları yargılıyoruz…!
Ayrıca işin bir de Peygamber Efendi’mizin “Tamamlamaya geldim.” buyurduğu “güzel ahlak” boyutu var ki biz daha çok işin bu yönüyle ilgileniyoruz…!
Az da olsa bildiğim ama pek ayırtına varamadığım, benimle ilgili bir hususun farkına ilk kez sen vardın… Ve dedin ki;
“Mehmet Duran bir şeyi inat ve ısrarla söylüyorsa hiç direnmeyin; Çünkü o şey mutlaka doğrudur…! O hem yalan söylemez, hem bilmediği bir şey üzerinde iddialaşmaz. O diyorsa bilin ki dediği şey doğrudur!”
Sağol, yazında işin bu yönüne de değinmişsin. İşte ben bu çalışmada tam da o dediğini yapıyorum…! Bak Hüseyin’im;
“Ona göre doğru, buna göre doğru” olmaz. Aslında doğru mutlaktır ve tektir. Yukarıda değindiğim gibi, kişisel ahlak yahut değer yargılarına göre şekillenen özel doğrular çoktur, lakin bunlar, mutlak doğrulardan, yani erdemlerden bir şeyler yakalayamadıkça hiç birinin hemen hemen sonu yoktur… Daha doğrusu bunun sonucu genellikle olumsuzdur. Hatta anarşi ve savaşlardır. Biz buna, bu çalışmalarla daima karşı durduk.
Biz bahsini ettiğin o doğruları değil, asıl onların dayanaklarını, kaynaklarını eleştirdik; çözümler önerdik…! Bunu, bu kitabın her satırında yaptık. İnsanlık erdemlerini savunmak adına, bu yöndeki eleştiri ve çözüm önerilerimizi kitabın hemen hemen her satırına yaydık…
Örneğin faydacı düşünce, çıkarcılığın iyi olduğuna dair bir değer yargısı oluşturur ki, hem bu yargı yanılgı içerir, hem de bu yargıyı kendine dayanak yaparak, kişisel ahlak edinen fert yada toplumlar yanılgıya düşerler!
Öyle ya; “Kötü emsal, emsal olmaz.” demişler. Bu, temel bir hukuk kuralıdır ve de doğrudur. Bunun sana göresi, bana göresi yoktur.
Yanlışı emsal edinmek suretiyle, üstüne üstlük, “Herkes öyle yapıyor.” diye kendini savunmak, “Bu da benim doğrumdur…” falan demek de yanlıştır.
Anlatımlarımdan da anlaşılacağı üzere; “Mutlak doğrular yok…!” demek de yanlıştır. O senin dediğin, “herkesin kendine ait doğrusunun” büyükçe bir kısmı, bal gibi de çıkarcı ve faydacı zihniyetin savunusudur…! Daha farklı bir ifadeyle kekresin kendi işine geleni savunabilmesinin yoludur. Dolayısıyla “Herkesin doğrusu kendine…” diyenler, çoğunlukla işine gelmeyen noktalarda kendi çıkarını çiğneyip de haktan yana olamazlar…!
Ayrıca ve özellikle “Kördöğüşü” adlı çalışmamdaki konulardan biri olan “Tek Tanrıcılık- Çok Tanrıcılık” konusu içinde aynı hususa değindik, ve; “Bilimsel bilginin dahi ana dayanağı ve kaynağı varsayımdır… Bir varsayım noktası, mutlak doğru kabul edinilmek suretiyle, bilim pergelinin bir ucu o odağa batırılır, pergelin diğer ucu sırf düzlemsel değil, dört boyutta hatta beş boyutta gezdirilir; oralardaki doğrular bu şekilde aranır. Hatta Odak noktasının doğruluğu veya yanlışlığı da böyle sınanır. Bu yoldan elde edilecek sonuca göre gerekirse odak edilen nokta dahi değiştirilir.” dedik.
Böylece mutlak doğruların var olduğunu, kişilere göre değişen doğruların “Gurbetteki Vekil’in, Kördöğüşü yaparak yozlaşmasına, ve nihayet “Çürüme’sine” yol açtığını savunduk. Bunu yaparken mutlak doğruların tekliğine vurgu yaptık…! Örneğin;
Adaletli olmak doğrudur; aksini savunan değer yargıları ile ahlaksal telakkiler kesinlikle yanlıştır.
Doğru sözlülük, dürüstlük, metanet, cesaret, sabır, hâsılı her türlü erdem ve erdemlilik doğrudur. Bunların aksi ve aksinin doğru kabul edilmesi kesinlikle yanlıştır.  Böylesi bir gidişin sonu felakettir…!
Maksat hasıl olmuştur; fazla söze gerek yoktur.
Yine de son olarak söylemek isterim ki;
Herkesin doğrusu doğru olsaydı, okula da mahkemeye de gerek olmazdı. Ama görüyorsun ki bu gereklilik hem dünyasal, hem de ahretsel hayatın ana odaklarından, yani olmazsa olmazlarındandır…
Ve derler ki öğretmenliğe; “Tanrı (!) (Allah) mesleğidir (!)” diye… (Allah meslek icra etmez…!)
Ve nihayet; mutlak hakim, yani yargıç elbet Allah’tır. Senin dediğin doğru gibi herkesin doğrusu doğru olmuş olsaydı, haşa, O’nun hakimliğine dahi ihtiyaç olmazdı! Yine de biliyorum ki sen herkesin doğrusunun mutlak doğru olduğunu söylüyor değilsin…! Ne var ki böyle bile olsa; 
Bu fikrine hepten karşı çıktığımı sanma;
Sakın sözlerime de alınma!
 “Gaz” ihtiyacım olunca; yine gelirim sana;  Bunu da unutma! Zaten buradaki asıl maksadım seninle çengirdeşmek değildir! Kendimi anlatmak hiç değildir! Sadece bir fikri ve doğru bildiklerimizi ortaya dökmektir!
Bu duygu ve düşüncelerle seni Allah’a emanet ediyor, hayırlarla dolu nice mutlu yıllar geçirmeni O’ndan niyaz ediyorum. Seni tanıdım tanıyalı şahsıma ve nihayet bu naçizane kitap çalışmalarıma gösterdiğin ilgi,
Senden öğrendiğim onca bilgi, ve varlığın için teşekkür ediyorum! Lütfen teşekkürlerimi kabul buyur!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder