15 Aralık 2010 Çarşamba

D/b- Halkların Dayınışması Üzerine

          
             DAYANIŞMA ÜZERİNE

             Not: Bu makale, http://www.torbali.gen.tr/index.php/GENEL/4641-HALKLARIN-DOSTLUU-ZERNE.html Internet adresinde de yayınlanmıştır. 

            Biliyorsunuz Kuran-ı Kerim’de yukarıdaki başlıkla, daha doğrusu halklar arasında olması lazım gelen dostluklarla ilgili pek çok ayet vardır. Ancak bunlardan bir bölümü var ki zannımca oldukça yanlış yorumlanmaktadırlar. Bu ayetlerin anlamları yaklaşık olarak; “Yahudilerle  Hıristiyanlar yaptıkları işlerde, kurdukları düzende birbirlerinin müttefiki ve dostudurlar! Sizlerin dostlarınız değildirler. Kesinlikle olmazlar da… Sizin kendilerine tâbi olmanızı isterler. Kendileri asla size tâbi olmazlar, olmak istemezler. Ne yaparsanız yapın, hangi ödünü verirseniz verin kesinlikle yetinmezler. Sizi kendilerine benzetip/ bağlayıp, kendi emellerine hizmet ettirmedikçe size huzur vermezler. Sakın aldanmayın onlara. Ancak onlar birbirleri, sizler de birbirlerinizle dost olursunuz” biçimindedir. Buradaki anlam ilk bakışta dinler arası imiş gibi görülebilir fakat bu bir yanılgıdır, Çünkü bir evvelki “Örgütlenme Üzerine” adlı makalemizde açıkladığımız gibi, buradaki anlam da çarpıtılmıştır. Sürekli yanlış anlaşılıp, yanlış anlatılmaktadır.
            Şöyle ki; burada sözü edilen yahut kastedilenler, elan anlamakta ve algılamakta olduğumuz anlamdaki Yahudilerle Hıristiyanlar, yani o dinlere mensup olan halk katmanları yada milletler ile, Kuran-i Din takip eden milletler arası bir durum olmasa gerektir. En azından onların ana halkaları, yani dinsel inanç mensubu ana halk ve ana millet katmanları olmasa gerektir. Farklı bir ifadeyle, anılan din mensubiyetliği ile alakalı ayetler olmamalıdır bu ayetler. 
            Peki, nenedir ve ne ile alakalı olmalıdırlar? Bu soruya cevap verebilmek için bundan bir evvelki “Örgütlenme Üzerine” adlı makalemizin bir bölümünü hatırlamak ve bağlantı kurmak maksadıyla buraya almamız gerekmektedir! Hatırlayalım neler demiştik orada?

“Kuran’da zikredilen İsrailiyat, kesinlikle bir ırkın yada dinin adı değildir. Yaşanan ve yaşamakta olan sömürü düzeni ile bu düzenin yürütücüsü vasfındaki adamların Kuran-sal ifadesidir İsrailiyat kavramı! Kuranın bu kavramı kullanışı boşuna değildir. Dikkat edilirse görülecektir ki; bu kavramla eşitlediğimiz kapitalist, küresel sömürü düzenin adamlarının ana çoğunluğunu esasen; İsrail Irkı’ndan yahut Yahudi Dini’nden çıkma adamlar oluşturmaktadır. Diğer ikincil sıradaki ana grubu ise, Latin Irkları yahut Hıristiyanlık Dini mensupları arasından çıkan adamlar oluşturmaktadırlar. Bu sömürü düzeninin adamları içerisinde diğer din ve ırk mensupları arasından çıkma insanlar da vardır. Ne var ki bunlar azınlıktadırlar. Hatta, andığımız bu örgütlenmenin asli elemanları değil, sadece işbirlikçisi konumundadırlar. Durum aşağı yukarı böyledir hep de böyle olagelmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken önemli husus şudur ki: Anılan ırk, millet, halk ve din mensuplarının ana çoğunluğunun bunlarla alakası yoktur! Şu halde “Küresel Sömürü Düzenin Adamları” tüm halklardan, ırk, din ve milletlerden ayrıktırlar. Kendilerini halkların üzerine efendi, hatta tanrı/ ilah gibice koymuşlardır! Bunların dinleri, kendi kurdukları düzenleridir. Bu düzenleri ise modern  Firavunluk ve Nemrutluktan başkası değildir!

            Bu alıntıdan da anlaşılacağı üzere, birbirleri ile dost olan Hıristiyan ve Yahudiler işte bu “Küresel, Kapitalist Sömürü Düzenin Adamlarından” başkası olmasa gerektirler!
            Bu görüşe bir destek de Bakara Suresinden gelmektedir! Bakara Suresi 62. ayet hükmünce, “şirksiz olarak tek ilaha, öldükten sonra dirilerek ona hesap vereceğine inanan ve içinde yaşadığı toplumla uyumlu ve ona faydalı eylemler sergileyen hiç kimse mahzun olmayacaktır ve ödülleri Rableri katındadır.” Ve bunların tamamı, biz kendilerine hangi adı verirsek verelim zaten Müslüman’dırlar! Barış kardeşlik, insanlık ve esenlik dinindendirler!

Bu durumda olan insanlar dünyanın tüm halk, millet ve inanış biçimindeki insanlar arasında mevcutturlar. Öyleyse girişte belirttiğimiz ve Kuran’ın ele aldığı Hıristiyan-Yahudi dostluğu bizim bildiğimiz ve anladığımız anlamda halklara ve milletlere dönük bir dostluk yahut düşmanlık değildir. Sömürü düzeninin yürütücüleri arasındaki dostluktur. Aynı şekilde oradaki uyarı halklara ve milletlere dönük, onları birbirlerine karşı kışkırtıcı da değildir. Tam aksine onları birleştirici ve bütünleştiricidir. Anlatmaya çalıştığımız anlamda olmak üzere; halkları, milletleri ve din mensuplarını, ortadaki İsrailiyata ve her türlü sömürü düzenine karşı uyarıcıdır! Yani buradaki anlam, tarihsel boyut içinde anlatıldığı ve anlaşıldığı anlam olmasa gerektir. Özetle ve sonuç olarak söyleyelim ki; bu Kuran-i bilgilendirme ve uyarının ana hedefi halkların, özellikle barış, kardeşlik, insanlık ve esenlik dinindeki (yaşam tarzındaki) =İslam Dini’ndeki insanlar ve o insanların gerçek önderleri, gerçek bilim adamları olsa gerektir!

Sonuç olarak, birbirleriyle gerçek dost ve çıkar birliği içinde olanları şöyle kategorize edebiliriz: Anlamaya çabaladığımız dostluğun bir tarafı, andığımız kapitalist sömürü düzeninin yürütücüleri, diğer tarafı da anmakta olduğumuz sair halk katmanlarıdırlar. İhtilaf ise, işte bu ikili arasında  ve sınıfsaldır! Yoksa dinler, kültürler, milletler yahut halklar arasında değildir.,
Bu nokta itibariyle de gerçekler örtülmektedir. Cenabı Allah’ın, Haz. Peygamber aracılığıyla inzal ettiği en son ve en mükemmel kitap olan Kuran’ın hükümlerini, anlatmakta olduğumuz, gerçek Yahudi ve Hıristiyan işbirliği demek olan, sömürü düzenin adamlarının lehine yorumlayanlar, küfür içinde olsalar gerektir!

İyisini ve doğrusunu ancak Allah bilir lakin hepimiz aklımızı başımıza almak durumundayız. Ve ümit var olmalıyız ki insanlık=İslâm mutlaka galebe çalacaktır. Cenabı Allah’ın vaadi budur; ve haktır!
Hak doğrunun yardımcısıdır; unutmayalım!
Hak ve dayanışma üzere olalım!
Devam edeceğiz; saygılarımızla efendim….!

Temmuz.2010
Av. Mehmet DURAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder