15 Aralık 2010 Çarşamba

13- BOŞANMA VE DARP

   DARP VE BOŞANMA ANLAYIŞIMIZDAKİ
               KARMAŞAYA BİR BAKIŞ:

Konunun bu noktasında şu “darp” sözcüğüne verdiğimiz yanlış anlam, bu yanlış anlam ile oluşturduğumuz örtü ve örtünün altında oluşan çürüme üzerinde de birazcık olsun durmak ihtiyacı duyuyorum.
Bilindiği gibi, “darp” Arapça kökenli bir kelimedir. Dilimize galat yani yanlış girmiştir. Daha doğrusunu söylemek gerekirse: Aslında kelimenin orijinalinde “darb” kelimesinin “vurmak” anlamı vardır. Ancak bu anlam, çok gerilerde ve üstelik istisnai bir anlamdır. Konuyu şöyle açıklayalım:
Dilimize ve yasalarımıza göre darp etmek: Vurmak, vurarak yaralamak, dövmek vb. anlamları içerir. Kelime dilimize böyle yani  bu ana anlamda girmiş, öyle de yerleşmiştir.
Arapça orijinaline göre darp etmenin (darabenin) ilk ve genel anlamı, insan ilişkileri bazında olmak üzere; ayırmak, ayrılmak, uzaklaşmak, uzaklaştırmak, araya mesafe koymak vb. anlamlar içermektedir.
Şimdi bunu burada niye anlattım…? Elbette maksadımız; dilbilgisi kitabı yazmak, ya da kelime haznemizi falan göstermek değildir…!
Sorun yıllardır Kuran’a  dil uzatılmasına  neden olan yanlış yorum sorunudur. Bu yanlış yorum nedeniyle aklı başında Müslümanlar hem kendilerini hem de dinlerini savunamamıştır. Bir çok Müslüman da sırf bu nedenle dininden soğumuştur. Asıl önemlisi, dinimize bu cepheden şiddetli saldırılar vukua gelmiş, bu cephe zayıf kaldığından dinimiz sırf bu açıdan ciddi hasarlar almıştır.
Yine bu yanlış anlama ve yorum nedeniyle, gerek dinsel gerekse toplumsal hayatımız ağır yaralar almıştır. Sorunun oluşturduğu örtü altında yoğun dinsel ve toplumsal çürümeler husule gelmiştir! Bu yüzden aşağıdaki kısa açıklama; kitabımızın konularından birisi olmuştur.
*  *  *  *  *  *  *  *  *  *  *  *
Dinimize bu yolla, kocalar için, “Gerekirse eşlerinizi dövünüz” yaftasını yapıştırmış, yüzyıllar boyunca  aile saadet ve hukukuna aykırı davranan, aile içi şiddeti körükleyen bir ortam oluşturmuşuz! Böylesi bir ortamdan da bu ortama uygun toplumların oluşacağı muhakkaktır.
Durum bu olunca ayrıca dinimizi, insanlık alemi karşısında gülünç ve savunulamaz hale düşürmüşüz! Bu durumun vebali çok ağır olmalıdır. Ben bu vebal ile bu durumdan kurtulmaya bir nebze katkı yapmak istiyorum. Böylece de bu örtü ile oluşan çürümeye birazcık değinmek gereği duyuyorum. Bu cümleden olarak öncelikle şunu hatırlayalım ki; art niyetli insanlar tarafından dinimiz yıllar yılı kadın düşmanı bir din olarak gösterilmeye çalışılmıştır. Bu saldırıların sorumluları dikkat etsinler. Böylece dinimizden bir çok insanımızın  soğumasına da neden olunmuştur.Konu ayet şöyledir. Aslında aile hukukuyla, daha çok da boşanma konusuyla ilgilidir.Nisa 34. ayet:
Mealen yaklaşık; “Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur.
(Fakat bu durum zorunlu bir durum olmayıp, istisnaları da vardır. Ayrıca burada bir işçinin işvereninin yönetimine tabi ve saygılı olması hali ve gereğini de hatırlayalım.)
Onun için saliha kadınlar itaatkardır. Allah’ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (İffetlerini daha iyi) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla netice alamazsanız) darabe. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; Çünkü Allah Yücedir, Büyüktür.”
Darabe  kelimesinin anlamına girmeden önce;
Allah’ın ayet içeriğinde kadınların iffetlerini koruyuculuk bakımından erkeklerden önde olduğunu belirtiyor olmasına dikkat çekelim! Sonra iffetsiz yaşamanın ayrılık, hatta boşanma nedeni olarak görüldüğünü anlayalım!
Kadınların iffetlerini korumak konusunda erkeklere göre daha bir ön aldıklarının belirtilmiş olması, hatta reel durumun da bu olması karşısında, “darabe” sözcüğünün ayet mucibince yapılacak uygulaması hususuna sadece kadınların değil, erkeklerin de muhatap olduğunu iyi bilelim.!
Hatta bu hususun, hiç böyle anlaşılmamış olduğunu hatırlayıp, üzerinde birazcık düşünelim! Ben yukarıdaki “darabe” sözcüğüne özellikle anlam vermedim. Zaten vermeme de açıklamalarım gerek bırakmadı.
Yine de şunları belirtmek isterim ki; “darabe” kelimesine  dövün, veya hafifçe dövün” falan diye anlam vermek çok yakışıksız bir durumdur. Bu anlam bilimsel ve teknik olarak yanlıştır. Ailenin evrenselliğine, insanlığın en üstün ve köklü kurumu olmasına, böyle bir kurumun özüne, aile içi ilişkilere, insan haysiyetine aykırıdır. Kuran’ın bizzat kendi ruhuna aykırıdır. Peygamber Efendimizin sünnetine ve davranışlarına aykırıdır. Ayetin ruhuna da aykırıdır. Kelime olarak zaten galat ve yanlış anlam olduğu söylenmişti. “Darabe” kelimesini bile - bile galat kullanmak ayetin kendi içindeki tedbir sıralamasına da aykırı bir anlamı ortaya çıkarmaktadır. Şöyle ki:
-Ayette evvela yatakların ayırılması önerilmekteyken, neden devamın da dövme önerilmiş olsun? Ayetteki gerek eylemsel, gerekse amaçsal yön ayrılığa doğrudur. Kaldı ki “darabenin” ilk ve genel anlamı ayırmak, ayrılmak, uzaklaşmakken, bu iş hangi mantıkla dövmek eylemi olmuş olsun?
-Bir kere bu dövme anlamı, yukarıda da izah ettiğimiz gibi dil bakımından yerinde olmamış olur.
-Kuran’ın hiçbir yerinde kadınları toptan ikinci sınıf gören bir anlayış yoktur. Ancak insanların derece olarak birbirinden farklı olduğu belirtilmiştir. Bu durum ise bir realite yani gerçekliktir. Geçimini sağlayana tabii olma konusu ise sadece kadınlara has bir durum olmayıp herkesi kapsayıcıdır. Bir işçi, özellikle  işin görülmesi anlamında patrona tabi olmak durumundadır. Bu da bir gerçekliktir.
-Peygamber Efendimizin Eşleri’ne karşı böyle bir “dövmek” davranışı asla varit olmamıştır. Yani mevcut değildir.
-Dövülme olayının her insanı rencide edeceği tartışmasız bir gerçektir. Dolayısıyla insan ve insanlık onuruyla örtüşmez. Ki aile içi ilişkilerle örtüşebilsin…! İslam ile örtüşebilsin..? Bu dövmek anlamı da, dövmek eylemi de kesinlikle yanlıştır.                  
İşin doğrusu uzaklaşmak, uzaklaştırmak, araya mesafe koymaktır. Bu, araya mesafe koyma konusu da; Medeni Kanunumuzda geçen boşanma öncesindeki ayrılık ve ayrı yaşamaya dönük tedbirler, vb. olgu, davranış ve uygulamalardır. Başka bir anlam vermek kesinlikle yanlıştır.
Konunun bu yönünü biraz olsun izah ettikten sonra, konuyla ilişkisi bakımından, “boşanma” konusundaki yanlış anlama ve algılamalarımız hakkında kısa bir bilgi ve işarette bulunacağım:
*  *  *  *  *  *  *  *  *  *  *  *
Biliyorsunuz aynı eşler arasında gerek Medeni Kanunumuza gerekse dinimize göre evlenme üç kez olabilmektedir. Bunun doğal sonucu olarak da aynı taraflar arasındaki boşanma sayısı üçtür. Üç boşanmadan sonra artık taraflar dördüncü kez evlenemezler. İşte bu boşanmaların her birine dinimizde “talak” denmektedir.
Elbette insanlık tarihinin en önemli kurumu evliliktir. Dinimiz evliliğin korunmasına büyük önem vermiştir. Bunun için de aynı tarafların birbirleriyle üç kez evlenmesine izin verilmiştir. Hatta taraflarından birisinin diğeriyle olan evlenme arzusu bir başka üçüncü kişinin evlenme arzusundan üstün tutulmuştur.
Ayrıca sanılanın aksine boşanma yetkisi sadece erkeklere tanınan, yani sırf kocanın yetkisine bırakılmış bir konu değildir. Kadın da boşanma talep edebilir. Hatta bu yetkiyi ikisi bir araya gelse yine kullanamazlar… Çünkü işin toplumsal boyutu da nazara alınarak topluma tatlı sert bir müdahale yetkisi verilmiştir. Tekrar buyurun, Bakara Suresi ayet: 232
 “Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit, aralarında iyilikle anlaştıkları takdirde onların evlenmelerine engel olmayın……”
 Durum bu olunca hem keyfi davranılamaz., hem de toplumun az ya da çok bir söz söyleme, bu konudaki karara katılma yetkisi vardır. Toplum bu yetkisini yargı eliyle kullanır. Eğer boşanmak gerekiyorsa yapılması gereken, düşüne düşüne ve güzellikle boşanmaktır. Bu iş öyle bir anlık öfkeyle falan olmaz. Aslında böyle ciddi bir konudaki “boşama” lafını, kimse kolay kolay ağzına almamalıdır.
Boşanma üç keredir. Ve bu usulüne uygun düşünüp taşınarak evreleri tamamlanarak yapılacak bir hadisedir. Öyle bir defada; “üçten dokuza, üç boşanmanın üçüyle de tek seferde boşadım.” falan  demekle iş bitmez.
Durum bu olunca da, “Artık siz boşandınız, bir daha asla birleşemezsiniz.” falan denemez. Sonra bir de bir kez boşananlara da: “Artık evlenemez, böyle kişilerin yeniden evlenmeleri hoş bir şey değildir.” falan denilerek engellenemez. Tam aksine özendirilir. Bir daha denemeleri tavsiye edilir. Hele arada çocuk falan varsa, bu durum alkışlanır. Teşvik edilir; kınanmaz. Ancak üç kez evlenip tekrar tekrar geçinemeyerek, üç kez boşanmak zorunda kalan çiftlere de, “Siz birbirinizle geçinemiyorsunuz; bu durumda artık evlenemezsiniz.!” denilir. Bu durum ise üç şekilde olur:
1. si: Üç kez evlenip boşanmışlarsa….
2. si: Taraflar arasında iyilik ve güzellekle anlaşma hasıl olamıyorsa…
3. sü: Taraflardan birisi ya da her ikisi; farklı  kişilerle yeni evlilikler yapmışlar, yahut da kendilerine farklı bir yön çizmişlerse…
Toplumumuzdaki “Boşananlar birbirlerinin topuğuna bile bakamazlar.” lafı da bu konuyla ilgili değildir. Bu söz ve konu tamamen boşanmış olup da artık birleşme, yeniden evlenme imkanı kalmayanlar için olmalıdır. Ancak bu sözden insanca ilişki kurmanın yasaklığı anlaşılmamalıdır. Hatta birbiriyle tamamen ayrılanlar gerektiği zaman insani ilişkiden çekinmemeli, toplum da buna olumlu bakmalıdır. Elbet bahsini ettiğimiz ilişki edep içinde olmalıdır! Ne var ki, toplumumuzda aksine kanaatler vardır. Bu tür kanaat ve yorumlar yanlıştır. Dinimiz öyle bir anlık öfkeye, bir aileyi feda edecek basit düşünceleri kabul etmez..! Etmiyor  da! Herkes bu türden mantıksızlıklar üzerinde iyi düşünsün! Dinimizi lekelemesin; lekeletmesin!
Bu konuyu şimdilik burada sadece işaret etmiş olmakla kapatıyorum. Çünkü kitabımızın konusu boşanma konusu değildir. Ayrıca amacı bir din kitabı yazmak da değildir. Gerçeği  kavram ve kelimeler yoluyla örten örtüye işarettir.!
Durum bu olduğuna göre izah ettiğimiz bu konunun oluşturduğu örtü dahi bazı gerçeklerin görülmesini engellemektedir. Dolayısıyla hatalarını görüp yeniden birleşmek yani evlenmek isteyen eşlerin yolunu bu yanlış anlayış kapatmaktadır. Böylece bu noktadan da bazı çürüme ve olumsuzlukların önü açılmaktadır.
Bu yanlış bakış terk edilmelidir. Doğru bakış açısı elde edilerek, kurtarılabilecek bir kısım evlilikler kurtarılmalıdır. Bakınız yukarıda verdiğimiz Bakara suresi 232. ayetin devamında Cenabı Allah Ne diyor:
 “……engel olmayın. İşte bununla içinizden Allah’a ve Ahret gününe inanan kimselere öğüt verilmektedir. Bu öğüdü tutmanız kendiniz için en iyisi ve temizidir. Allah bilir, siz bilmezsiniz!
Durum bu olunca, biz burada sadece; “Allah’ın öğüdüne uyalım.  der, buradan hareketle de ;
Allah herkese güzel geçim dirlik versin.!” diyoruz.
Ancak kadın konusunun önemine binaen, bir cümlecikle de olsa; Kuran’da Kadınlar aleyhine gelebilecek hiçbir manâ bulunmadığını, bu husustaki tüm olumsuzlukların din, yani Kuran dışı kaynaklardan beslenmiş ve ortaya çıkmış olduğunu sadece ortaya koymakla yetinmek istiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder