15 Aralık 2010 Çarşamba

D/d- Din Devleti İstemiyoruz!

          
           DİN DEVLETİ İSTEMİYORUZ

        Bu yazı, http://www.millibirlikhareketi.org/haber_detay.asp?id=1970&uyeid=161 Internet adresinde de yayınlanmıştır.

               
            Halk katmanlarının başının musallatı olan kodaman egemenlerle yardakçıları haricindeki hiç kimse “din devleti” istemez, isteyemez ve de istemiyoruz!
            Bu giriş cümlemizin iyi anlaşılabilmesi için evvela bildik din tanım ve anlatımlarının tutsaklığından ayrışmamız gerekmekte, “din=yaşam tarzıdır” biçiminde formüle edilen en genel anlamlı din tanımının açılımından bakmamız gerekmektedir konuya.
            Öyleyse bu tanımı açılımlayalım önce ve kısaca:
            Esasen bu denklemin anlamı açıktır. Herkesin yahut her toplumun kendine ait olan inanış değerleriyle buna bağlı olarak yürütmekte oldukları yaşam tarzları kendilerinin dinidir esas itibariyle.
Bu tanımdan hareket ettiğimizde görürüz ki, “Kapitalist Düzen’in” değerleri, alt ve üst yapı kurumları, buna dayalı yaşam biçimleri başlı başına bir dindir insanlar için. Ve kendi düzenlerini dayatırlar insanlara her türlü yol ve yöntemle…
Ha keza, Sosyalist, Ateist, Darwinist, idealist her türlü düzen ve düşünüş biçimleri ile bunların yansımaları olan yaşam biçimleri de birer dindir işin esasında. Krallık, sultanlık, hatta sadece şekli anlamdaki bir uygulamaya bürünmüş demokrasi ve cumhuriyetler bile bu dinlerin halka dayatılan uygulamalarından öteye geçemezler bu durumda! Bunların her biri, andığımız bu anlamda kendine özgü birer din devleti olmakta devam ederler.
Yapmış ve ezberletmiş oldukları o, gerçeği yansıtmaktan çok uzak, daracık din ve din devleti tanımı içine hapsederek hakikati görmemizi, kendilerinin kurmuş oldukları katmerli din devletlerini anlamamızı, ona ve onun zulmüne karşı çıkmazı engellerler o egemen kodamanlar böylece.
İşte tarihler boyu varlığını sürdüren gerçek “din devleti” bu tarz kurulu düzenlerdir. Bu düzenler her zaman halkların ve insan doğasının aleyhine olagelmişlerdir. İnsanları hep bu düzenler köleleştirmiştir. Maddi, manevi her türlü boyunduruk bunlardan gelmiştir. Ve andığımız bu sömürüye dayalı köleleştirmeye her geçen gün artan bir ivmeyle devam etmiş, etmektedirler de!
Aynı anlamda, bizlerin C. Allah dediğimiz, alemin yaratıcı, dizayn ve sürekli denetleyicisi tarafından önerilenlere aykırı biçimde dinleri halkların aleyhine bir afyon olarak kullananlar işte bunlardır, tarihler boyunca hep...!
Bunlar sürekli kendi düzenlerini dayatmışlar milletlere, halklara ve insanlara! Büyük oranda da başarmışlardı bunu. Güya kendi cennetlerini suna suna… Bu cennetlere fazla girmeyeceğim ancak, bu şartlarda, asla elde edemeyecek olduğumuz onlara ait yaşam tarzlarına olan öykünüşlerimizi de söylemeden geçemeyeceğim burada!
Ve halk üzerinde egemen tanrı olmuşlardır böylece.
Ve kurdukları düzenlerince…

Öyleyse lütfen ezberlerimizi bozalım ve gerçek “din devletinin”, Firavunların, Nemrutların ve benzerlerinin günümüzdeki uzantıları olan “Küresel Kapitalist Sömürü Düzeninin” kurucu, yürütücü ve yöneticisi konumundaki adamlarının insanlara dayattığı yaşam tarzları ile bunlara bağlı inanç, anlayış, değer yargıları, alt ve üst kurumları, ve benzerleri yoluyla hükmetme, devlet etme şekilleri oluyor olduğunu görelim.

Ve hemen ekleyeyim ki buraya:
İstisnasız tüm Peygamberler, işte bu andığımız türden din devletlerini yıkmaya, insanları özgürleştirmeye çalışmışlar, dolayısıyla da daima halklara, halk katmanlarına dayanarak onları örgütlemeye çabalayıp durmuşlardır. Dikkatle bakan her göz bunu görür.
İşte bu anlamda, Roma İmparatorluğu dönemindeki meşhur köle isyanlarının meşhur önderi konumundaki “Spartaküs’ün” dahi peygamber olma ihtimali mevcuttur!

İyi biliniz ki, evrenin düzenleyicisi olan C. Allah asla ve asla dayatmacı oluşumları insanlara teklif etmez etmemiştir. Ve toplumlara, daha doğrusu devletlere kutsal kitaplarla da müdahale etmez; etmemiştir!
Sosyal ve tabiat yasaları yoluyla müdahale eder O. Ve bu anlamda toplumlardan özgür ortamlar oluşturmalarını, böylece de dengede kalmalarını bekler.
Bunun en ciddi kanıtı dünyasal hayatın insanlar için sınav salonu oluyor olmasıdır! Dediğimizin aksi sınav ortamının şartlarına da, Allah’ın olan mülkü olan evrendeki nimetlerden tüm insanların adaletle faydalanmaları gerekliliğine de aykırıdır!
Dengede kalamayan toplumlar, gerek önceden belirlenik, gerekse zamanı geldiğince belirlenerek kaderlemesi yapılan sosyal ve tabi-i yasalar (kader) yoluyla ortamı terk etmek zorunda kalırlar.

Tüm bu anlatımlardan anlaşılacağı üzere Kur’an dahi, anlatılan tarz bir din devletine asla onay vermediği gibi, Kendisi de herhangi bir devletsel düzenin anayasası olabilecek kadar alt derekede değildir!
O, yolu gösterip sadece önermekte, yukarıda tanımını verdiğimiz asli anlamdaki din devletlerinin, Kendisinin, yani  “İlâhi mesaja ait sesin” kısılmamasını, dileyenin o yola girmesine izin verilmesini istememektedir sadece.
Ölçü kaçırıldığında da yukarıda andığımız anlamdaki gerekli kadersel müdahaleler yapılmaktadır!  Çünkü genel dizayn budur!
Dolayısıyla din devleti istemiyoruz efendim!
Saygılarımızla….

03.12.2010
          Av. Mehmet DURAN – av.mehmetduran@hotmail.com

         Not: Bu son makaleden sonra artık konumuza kaldığımız yerden devam edeyoruz:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder