15 Aralık 2010 Çarşamba

b-Nasıl Sünnet Oldum?

            b-Nasıl Sünnet Oldum?

             Benim çocukluğumda bizim köyleri, genellikle hasat sonları, yani harman sonu yahut bağ bozumu gibi zamanlardan sonra, sünnet olmayan çocukları sünnet etmek adına “Tıkır” dediğimiz ve kendisinin “Abdal” olduğu söylenen bir sünnetçi dolaşırdı..!
Hepimizi, yani icap edenlerimizi hep O sünnet ederdi. Bu esnada bırakın şimdilerdeki gibi şaşaalısını, öyle sandığınız gibi herhangi bir sünnet töreni dahi olmazdı…! “Tıkır’ın” köye gelişini bir anda tüm çocuklar duyar, özelliklede daha küçük olanlarımız “çil yavrusu” gibi kaçışırdık.
Bunlardan ilk hatırlayabildiğim sanırım 3 yaşımın aralığındayken gerçekleşen bir olaydı ki, Çocuklardan “Tıkır’ın geldiğini duyduğum zaman tehlikenin (!) bana da yaklaştığı hissiyle kendime “kaçacak bir delik ararken” Rahmetli “Sofu” Emmi’min beni bizim “Arılık’taki” ( Arı kovanlarımızın bulunduğu yer) kömürlüğe saklamasıydı.
Bu arada kulağıma gelen seslerden herkesin, özellikle de babamın vızır vızır beni aradığını anlıyordum. Öyle ya babacığım bana karşı yapması lazım gelen vazifelerinden birini bitirebilme telaşındaydı…! Fakat bir türlü beni bulamıyordu!
         Lakin bir ara, arılığa bakmayı akıl etti ama o arada Mustafa (Sofu) Emmi’min “Kendisinin oraya baktığını, benim orada olmadığımı..” söylediğini duydum. Böylece babam oraya bakmaktan vazgeçti. Ben de rahatladım; derin bir “Oh…!” çektim…!
            Çektim çekmesine ama biraz sonra arılığın kapısı gıcırdadı…!? Bu da neydi acaba…!? Ben telaşla beklerken baktım ki gelen Rahmetli Kara Mehmet Dede’m… Geldi ve eliyle koymuş gibi beni buldu. Ancak Cenneti mekan olası Dede’m belli ki durumdan şüphelenmiş beni iyice saklamaya gelmişti. Tuttu; oradaki Üzüm küfelerini benim önüme koydu, küfelerin arkasından kendisi haber vermeden kesinlikle çıkmamamı tembihleyip gitti. Oradan çıkınca Babama; “Yok, yok, burada yok…!” dedi…!
             Sarım bu olayın başlangıcı öğle saatlerinden hemen sonraydı. Bu arada vakit ikindiyi çoktan geçmiş olmalıydı ki, Dedem, “Tıkır’ın gittiğinden” bahisle çıkmam için bana haber verdi. Ben de çıktım ama, birden bire orada “alıcı kuşlar gibi” Baba’m peydahlandı.. (Ortaya çıktı.) beni kaptığı gibi, ortalıkta “Tıkır Soruşturmaya” başladı. Komşulardan bazıları babama, “Tıkır’ın” Güneyin Arkası dediğimiz mevkii üzerinden Taşbaşı Köyü’ne gittiğini” haber verdiler.!
Babam “şahin gibi”, kucağında ben olduğum halde, hızla Güneyin Arkası’na kadar koştu…!? Görünürlerde “Tıkır Mıkır” yoktu…! Bu durumda biraz rahatlamıştım ki babam orada gördüğü bazı köylülerimizden durumu araştırmaya girişti. Girişti ama sorduğu kişiler, “Tıkır’ın çoktan gittiğini” söylediler.Oh…! Nihayet yakayı kurtarmıştık…!

                   **********************
Sanırım ertesi yıl olmalıydı… Çocuklar arasında “Tıkır’ın geldiği” söylentisi bir daha duyuldu…!? Eh, bir yaş daha büyümüştüm ve üstelik bu Tıkır’dan kaçış imkanı da yoktu..! Doğruca Kara Mehmet Dede’m Rahmetli’nin  evine (evimize) vardım…!
O an beni görünce dedemin yüzünde beliren memnuniyet ifadesini hala unutmam! Dede’m durumu anlamıştı. Hemen haber saldı; “Tıkır” geldi..!
Başta “Tıkır” olmak üzere hepimiz son hazırlıklarımızı yapmaktayken etrafıma şöyle bir göz attım; komşu çocukları da yapılacak sünneti rahatça seyredebilecekleri dam başlarında (Kiremitsiz, düz toprak dam) yerleri almışlardı. “Tıkır” son hazırlıklarını bitirmek üzereydi ki, bana dönerek , o malum sözünü, yani “Hiç korkma, sadece oraya boncuk takacağız!” demez mi?  İçimden güldüm…!
Neyse, tüm mahallelinin seyri altında işlemi çabucak gerçekleştirip bitirdi.! Eh, ne diyelim.!?  “Tıkır’ın eline sağlık…”
Ancak “tıkır o zaman bile bir hayli yaşlıcaydı. Sanırım çoktan Hakk’ın rahmetine kavuşmuş olmalıdır. Eğer durum öyleyse Allah taksiratını afetsin,; değilse kalan ömrünü hayırlara ve gerçek kurtuluşa vesile etsin.!
Nihayet biz de büyük adam olmuştuk, hatta Müslüman olmanın güya önemli şartı yerine getirilmiş belki de böylece Müslüman (!) olmuştuk.
Allah hepimizi gerçek Müslüman’lardan etsin!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder