15 Aralık 2010 Çarşamba

D/c- Muaviyecilik Üzerine

            
             MUAVİYECİLİK ÜZERİNE…

             Not: Aşağıdaki yazı http://www.torbali.gen.tr/index.php/GENEL/4662-MUAVYECLK-ZERNE.html Internet adresinde de sunulmuştur.

            Değerli okuyucular; okuyanlarınızın da bileceği üzere bu makaleden önce, “Örgütlenme Üzerine” ve “Dayanışma Üzerine” adlarını verdiğimiz iki ayrı makale yayınlamıştık.
Özet olarak o makalelerin ilkinde, Kuran-sal bir tabir olan “İsrailiyat” kavramının aslında belirli bir ırk yada din mensuplarıyla, geçmiş uygulamalarını da içine alan bir ad yada vasıf olmadığını, tam asine onlarla alakasız, halkları sömürüp ezen, zihniyet ve uygulamalar ile bunu yapanların, bu vasıftaki insan, uygulama ve zihniyetlerin ortak adı olduğunu açıkça ortaya koymuştuk. Dolayısıyla doğrudan doğruya bu kavram, günümüz “Küresel Kapitalist Sömürü Düzeni” ve bu düzenin yürütücüleri demek anlamındaydı.
Andığımız makalelerin ikicisinde de yine Kuran-sal anlatımlar olan Yahudi-Hıristiyan işbirliğinin gerçekte o dinlere mensup ırk ve halkların, Kuran-sal İslam’a inanan ulus ve halklara karşı oluşturdukları bir işbirliği olmadığını, tam aksine, buradaki anlatıların “Küresel Kapitalist Sömürü Düzeni’nin” kurucu, yürütücü ve sahipleri orasındaki dayanışmalar, bunlara karşı uyarılanların da halklar olduğunu, Onların Kuran-sal olarak bu şekilde anlatılmış olmalarının nedenlerinin başında, bu kişilerin çoğunluğunun hatta ana sahiplerinin Yahudi ve Hıristiyanlık Dini’ne mensup insanlar arasından çıkma kişilerden meydana geldiğini, ancak o din mensuplarıyla da bağılarının kalmadığını, dinlerinin, kendi kurdukları düzenleri idiğini, anlatılan ihtilafın bunlarla halklar ve milletler arasında bulunduğunu, sonuç olarak o anlatılarda ele alınan dayanışma ve ihtilafın neden ve taraflarının sınıfsal, ekonomik ve sosyal sınıflar arası olduğunu ortaya koymuştuk. Dolayısıyla anlatılan dayanışmanın, sömürü düzeninin sahiplerine karşı, halklar ve milletler arasında olması gereğini açıklamıştık.
Bu tespitlerden sonra artık “Muaviyecilik Üzerine” çapıcı ve ciddi görüşler öne sürebilir hale geldik: Öyleyse hemen belirtelim ki; easen Muviyecilik, İsrailiyat’ın, daha doğrusu günümüze ait modern Nemrutluk ve Firavunluklar konumunki “Kapitalist Küresel Sömürü Düzeninin” önemli bir basamağı, ciddi bir şubesidir.
Şöyle ki: Açıklamalarımıza girişmeden önce, şunu hemen hatırlatalım ki; insan medeniyetinin temeli Ortadoğu’dadır. Dolayısıyla Muaviyecilik de ciddi bir Ortadoğu akımıdır. Evveli Ümeyyecilitir!  Bilindiği gibi Ümeyyecilik, Peygamber Efendimize Kuran inzal olunmaya başladığı sıralardaki “Şirkçi Mekke Site Devleti’nin” yönetim biçimi idi. Daha farklı bir anlatımla bu Devleti “Ümeyye Avenesi” yönetiyordu. Başlarında da Ebu Süfyan bulunmaktaydı. Ve o günün şartlarına göre ciddi bir sömürü, baskı, suiistimal, din kullanımı ve köleleştirme sistemini yürütüyorlardı.
İşte bu şirkçi ve köleci sömürü yönetimi, Peygamber Efendimizin Yesrip=Medine’de kurmuş olduğu, esasen din temeline değil, belki de tarihin kaydettiği ilk anayasa olan “Medine Vesikası’na/ Toplumsal Sözleşmesi’ne” dayalı olan, “Medeni Devlet” ortadan kaldırmıştı.
“Şirkçi Mekke Devleti”nde” mevcut olan, dinsel öğelerin kullanımına dair bilinç ve uygulamaları, konu devlet, Efendimiz önderliğindeki “Medeni Devlet’çe” ortadan kaldırılırken yaşan bir olay çok güzel anlatır. Olay kısaca şöyledir. “Mekke Şirkçi Devleti’nin” o zamanki Başkanı  Ebu Süfyan’ın oğlu ve veliahtı, Muaviye’nin babası İkrime, üzerinde Kuran ayetleri yazılı kağıtları/ levhaları yada tomarları öpüp başına koymuştur tarihte ilk kez! Günümüzdeki Mushaf, yani Kuran’ın yazılı olduğu kitabın öpüp başa konulması şeklendi uygulamanın babası O’dur; işte bu olaydır! Bu davranışın aynı zamanda Peygamber Efendimize karşı yapılan ve böylece kendi canını kurtaracağı sanılan bir şirinlik bir gösterisi olduğunu da söylemek oldukça aklidir. Halbuki Efendimiz bu tür tavırlara lüzum kalmaksızın hepsini affedecek ve etmiş idi.
İşte Kuran’ın şahsi çıkarlara ilk alet edilmeye kalkılışı bu olaydır. Zaten onların eski uygulamaları da bu ve benzeri biçimlerdedir! Öyle ya; İkrime çok mu mutlu olmuştur başına geçecek olduğu devleti kaybederken? Bu avene, “Artık biz de Müslüman olduk falan” sevinçleriyle kaybettikleri devleti geri kazanma mücadelesinden geri mi durmuşlardır? Asla…! 
Nitekim 30 yıl gibi bir zaman sonra “Ümevyye Avenesi”. İkrime’nin oğlu Muaviye eliyle bir karşı devrim gerçekleştirerek, Efendimizin kurdukları “Medeni Devlet’i” yıkmışlar, O’nun yerine “Ümeyyeci Devlet” geleneğine dayalı, dinsel öğelerin kullanımı, suiistimali oldukça bol, Efendimizin Torunlarına dek uzanan zalimane, halklara karşı bir çıkar ve kölelik düzeninin kapısını aralayan, hatta öyle demek olan, içinde şirkçiliği barındıran, “Muaviyeci Devleti”, “Muaviyeciliği” hortlatmışlardır!
Hatta bu hortlatmanın en başında bile, dinsel bir öğeyi kullanmışlardır. Nedir o? Mushaf sayfalarını “Kuran’dır(!)” diye mızraklar ucuna takarak kendi emellerine erişebilmek için savaş hilesi olarak kullanmışlardır. Bunun sonunda ortaya koydukları “Hakem Olayı” denilen hileli iş ile Hazreti Ali’yi Devlet’in başından indirmeyi, “Medeni Devlet’i” yıkıp ortadan kaldırmayı başarmışlardır.
Anlatmaya çalıştığımız bu tür hileli ve zalimane yollar, “Muaviyecilik” hortlatıldıktan sonra sürekli olarak kullanıla gelinmiştir artık. Örneğin İmam-ı Azam’a istediklerini söyletemeyen bu anlayışın adamları, O’nu zindanlarda döve, döve şehit etmişlerdir. Sonra da O’nu ve adını öve, öve göklere çıkarmışlar; salgında, dirisine söyletemediklerini, ölüsüne söyletmişlerdir!
Kurdukları devlet düzeni ile uyumlaşmayan dinsel anlayışları da sürekli ezmişlerdir. Bu olayların etkileri gerek ülkemizde, gerekse “Küresel Kapitalist Sömürü Düzeni’nin” birikim ve uygulamalarında yoğun bir biçimde halen mevcuttur. İşte bu ve benzeri nedenlerle; Kuran hükümlerinin halk katmanların aleyhine, köleci düzenlerle onun çıkarcıları lehine yorumlanmasına, dinsel değerlerin bunlar tarafından suiistimaline çanaklık edilmesine, böylece halkların gerçekleri görmesine engel olunmasına şiddetle karşı çıkıyoruz.
Çıkıyoruz çünkü; gidilen yol yanlıştır. Bu gidişle “Muaviyeler” ve “Muaviyeciler” tükenmez! Ülkemiz ve mevcut sömürü düzeninin ortamları sürekli “Muaviyelerle” “Muaviyeciler”  üretir! Bu ise elbet mevcut egemenlerin işine gelir; bunları unutmayalım!
Nitekim günümüz egemenleri ise daha evvel de belirttiğimiz üzere modern Nemrut ve Firavunlardırlar ki:
Gerçekten de zincirleri manevi, yeni ve modern bir kölelik (ilahlık) düzeni kurmuşlardır.
Halklar el ele halka gibi olacakları yerde, onların bu düzenleri ile insanlardan yepyeni piramitler oluşturulmuştur!
Ancak ben insanların bu düzenleri ila nihai yıkacaklarına inanmaktayım
Çünkü galip olan illa ki haktır!

Öyleyse gerçeklerin örtülmesine daima karşı duralım; hak ve halktan yana olalım ve böylece aydınlıklar bizlerin olsun efendim!

Temmuz.2010
Av. Mehmet DURAN
            av.mehmetduran@hotmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder